Günlük ve görünen siyasetin gerisinde hadiseler hiç de umumun anladığı gibi dönmemektedir.
Küresel satanist dünya yönetimi Ortadoğu'da olduğu gibi Türk yurtlarını da mezhep ve etnik ayrılıklarla bin parçaya bölünmüş bir hayvanat bahçesine döndürmek istiyor. Donu düşük papalarını her fırsatta Ortadoğu'ya göndermelerinin sebebi bu; mezhep ve meşreplere bölerek sirk çadırı kurmak!
Oysa Türkler yeryüzünde sınıfsız, atlı ve teşkilâtçı, toprak mülkiyetini reddeden, bunun neticesinde de köleci olmayan dünyadaki tek millettir! Bunu da öyle Batılı oryantalistlerin uydurduğu Şamanistlikle filân inşâ etmemişlerdi.
Günün İslâmcısının Türkfobi hâline getirdiği ve her cümlesinin başını; "Türkler İslâmiyetle şereflenmeden önce" cümlesiyle ifade ettiği bir aşağılık duygusuyla da yeryüzüne tanrısal düzen dedikleri TÖRE'yi hâkim kılmamıştı!
Türkler İslâmiyet gelmeden önce de şerefsiz bir millet değildi! Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır ki bir milletin, bir inancı ruhunda ve bünyesinde taşımasının ve onu TÖRE mucibince "toplu olarak" kabul etmesinin altındaki derin ve soylu hikmeti düşünmez?
Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır ki milletlerin mayasındaki haysiyet ve şeref dediğimiz varlık öyle üç senede, on senede, elli senede, yüz senede hatta bin senede husûle gelmez!
Bir milletin varlık kökü on bin yıllar ne ise hâlâ odur! Pagan, paganistliğinden, Got gotluğundan, kelt keltliğinden asla vazgeçmez! Türkler dahî on bin yıllar içinde yeryüzünde TÖRE denilen ancak bugün kasıtlı olarak cinâyetlere ismi hasredilen bir kavram ile cikâna hükmetmiştir.
İslâmiyeti de kendi orijinindeki bu Hak inanışla bir gördüğü için Müslümanlığı kabul etmiş ancak yeryüzündeki devlet ve millet olma hususiyetini de on bin yıllık Töre tecrübesi ile devam ettirmiştir.
Bugün bâtıl Batı'nın bize unutturmaya çalıştığı bu hakîkatlerdir. Bugün sinsice üzeri cinayetle örtülen KUT ve TÖRE kavramları bu bilgileri yeniden hatırlamayalım diyedir.,
Fütûhat denilen insanlığa ve canlı cansız her varlığa hizmet anlayışının paçavraya çevirmesi bu yüzdendir. Sâdece hizmet mi? Bu milletin özüne ve inancına dair ne kadar kavram varsa hepsi zehirlenmiştir!
Bu ülke kendine ait varlık anlayışını unuttuğu için özüne ait değerlere kendi düşman edilmiştir üstelik de Müslümanlığından ötürü! Yer yuvarlağında ecdâdına, târihine ve onun ruhuna âşık ancak bugünki mevcudiyetine düşman kaç millet vardır?
Yusuf Has Hacip'in eseri önümüzdedir. Balasagunlu Yusuf, Has Haciplik makâmında iken kaleme aldığı Kutadgu Bilig adlı eserindeki kavramlar ve varlık anlayışı bize çok kadim bir devlet ve millet olma tecrübesini haber veriyor.
Zîrâ, eser yazıldığı vakit, Karahallıların Müslümanlığı kabulünün üzerinden henüz çok kısa bir zaman dilimi geçmiştir. Eserdeki kavramlar ve varlık anlayışı en az on bin yıllık bir tecrübenin mahsullüdür. Bizzat Tamgaç Buğra Hânın isteği üzerine yazılan eser kadim bir anlayışı yeniden güncellemiştir. Hatta buna ihtiyaç duymuştur!
Türk Töre'si ancak DEVLET olabilmekle var olabilen kadim bir anlayıştır. Ve bu da dâima cihan devleti olma ve diğer millet ve halklara könilik( adalet) ve şefkatle muamele eden bir cihan devleti ülküsüdür.
Bazı İslâmcıların oryantalistlerle ağzı birliği etmişçesine "işgal" olarak yaftaladığı "fütûhat" ruhu toprak elde etmek için çıkılan bir seyehat değildir. Nerede bir zulüm varsa oraya adalet, yardım ve hizmet vermek için çıkılan zorunlu seferlerdir. Yâni fetih hizmet için yapılır, toprak elde etmek için değil!
Bütün bunları niçin hatırlatıyoruz.
İktidar ve muhalefet partileri her ne kadar günlük siyâsetin bataklığında yürümeye çalışsa da özü itibariyle bu etnik ayrılık üzerine kurulmuş hayvanat bahçesi düzeninde yer almayı bünyesi kabul etmez, edemez, etmemeli!
Çünkü Türkler, köleci BATI gibi sömürge ve sirk düzeni değil, şehir ve medeniyet kurmuş ve bütün farklı din, dil, mezhep ve milletlerle bu şehirlerde birlikte yaşamış, onlara kendilerini ifade etme ve kültür yaratama hakkı vererek, bizzat teşvik etmiş MEDENÎ bir millettir.
Bütün siyasi parti liderleri de biliyor ki etnik ulus kavramı üzerinden bu ideale ulaşmak mümkün değil. O sebeple eninde sonunda ipin kopması pek tabiîdir.
Şu hâlde gerçek Türklük ideali taşıyan parti liderlerine yakışan dik durmaları, asla etnik ayrılık üzerine siyâset yapmamalarıdır!
Bu milletin siyâsetçilerden istediği ne ekmek ne para ne de puldur! Mevcut hükümetin yalnız kendinden olana verdiği dünyalıktan da çoktan vazgeçmiştir! Yeşilin ve ahşâbın saltanatına son vererek, gözü dönmüşçesine şehirleri istilâ eden görgüsüz müteahhitlik ve beton medeniyetinden de hisse istememektedir.
Bu milletin ağzı ve terbiyesi bozuk siyâsetten istediği tek şey "toprak bütünlüğü ve Cumhuriyetine" sâhip çıkacak kadrolardır!
Şifre ve öz buradadır!
Millet bunu görmüş önemli mi? Önemli olan bütün siyâsî liderlerin bunu görebilmesidir!
Bir ricâ da entelijansiyaya!
Müslümanlığı, kendi Millet ve devlet tecrübesi dışında Arap, Amerikan, Avrupa, Ortadoğu Müslümanlığında arayıp hatta Alman filozoflarının varlık anlayışı üzerinde Allah'ı aramak yerine gözünü "kendi özüne, Türklük anlayışına, Töre tecrübesine dikmeli ve bu "anlama ve kavrama modeli" üzerinden yeniden bir medeniyet tasavvur etmelidir. Yâni yeryüzüne binlerce yıl adaletle hükmetmiş Türk Medeniyeti ve Müslümanlığından çıkmalıdır yola.
Hülâsa; Türklüğümüz, Müslümanlığımızın ardında kalmış, alelade kullanacağımız hatta kullanıp atacağımız, hakaret edeceğimiz, İslâm adına mahcubiyet duyacağımız bir aksesuar değil, dünyada İslâm sancağını dalgalandıracağımız tek atomik ve kadim gücümüzdür!
Saliha MALHUN
Comentários