Son çeyrek yüzyılımız toplumsal aklın hikemî gelenek ve kendine has ontolojisinden uzak, bütünüyle gizem ve komplo teorisyenlerinin programları ile temsil edilmesine rağmen gözünün önünde cereyan eden gerçek komploları okuyamaması yahut okumaması oldukça tuhaf…
Ülke entelijansiyası olarak “ütopya” kadar zihnimizin kapalı olduğu en önemli alan belki de “Kültürel Diplomasi" ve onun dili.
Oysa son Amerikan seçimlerine gelene kadar târih ve san’at târihçilerinin gözünün önünde seyretmesine rağmen okuyamadığı ve ülke ruznamesinde asla konu edilmeyen bir şeytan geçidi var ki; Antik Palmira Kemeri’nin küresel bir turizm perdesi arkasında yeniden inşâsı!
Fotoğraftaki kişi Rabbi Yitzhak Kaduri. Hıristiyan siyonizminin son çağda en fazla gönül verdiği biri. Ülke ruzmanesinde ve günlük tahriratta ismi nerede ise hiç geçmemesine rağmen dünya siyâsetinin son çeğreği onun kehânetleri ve kararları ile yol almış görünüyor. Ocak 2006’da ölen Kaduri Osmanlı Bağdat’ında doğmuş bir kabalist haham. Ölümü, İsrail târihinin en büyük cenâze töreni olarak tarihe geçmiş.
Yitzhak Kaduri’nin en önemli hususiyeti; “Mesîhi bulan haham” olarak, çağın en önemli gizemini “ölümünden sonra açılmasını vasiyet ettiği bir notla haber vermesi idi. Tabii ilginç olan sadece bu değil, Ariel Şaron henüz yaşıyorken ve işinin başında iken onun ölümünü haber vermesi ve Mesih’in onun ölümüne kadar gelmeyeceği kehaneti de var.
Yitzhak Kaduri, ölmeden evvel İsa ile mistik bir karşılşama yaşadığını ve beklenen Mesih’in ismini de kendisine bildirdiğini söylemiş. Ölümünden sonra açılan şifreli notta Mesih’in ismi “Yeshua” olarak çözülmüş.
Rosh Pinna. Celîle Denizi’nin hâlâ Meryem sîreti olarak göründüğü, dağların, taşların ve eşyânın hafızasından Zekeriya okunduğu esrarlı beldede bir Seferad mezarlığı.
Sadece kendi peygamberlerini değil, kendi liderlerini de katleden bir şeytan çukuru İsrail. Öyle ki Rabin ve Ariel Şaron da dâhil olmak üzere İsrail’in işgal politikasını sekteye uğratmış bütün siyasetçilerini kabalik “Pulsa de Nura” adını verdikleri kara büyü ritüeli ile ölmekten beter etmiş, cehennemi ölmeden yaşatmış bir kavim. Ariel Şaron’a da lanet büyüsü bu târihi mezarlıkta yapılmış.
Batı Şeria’dan kısmen çekilme fikrinin dahî karşılığı karabüyü, cehennem, belâ ve feci bir ölüm!
Kendi kendilerine dahî bu akıbeti reva gören bir anlayıştan dünya ne bekleyebilir acaba?
Bizim bugün dünya ruznamesini değerlendirirken sormamız gereken sual; Trump ve Biden nezdinde dünya için Evangelist yahut Neocanların mı hayırlı olacağı değil, Yahudileri Hristiyanlara “seçilmiş insanlar” olarak kabul ettiren Siyonist aklın temellendirdiği şeytâniyeti çözmek olmalıdır.
Peki nedir bu şeytâniyet?
Çağın dünyayı ateşe veren deccâliyetini anlamak ve anlamlandırmak birtakım ezoterik örgütlerin peşine düşmek, Ayasofya’nın dehlizlerinde kutsal ahit sandığını aramak mıdır sadece? Görünmeyenin değil, görünenin ardına düşmek değil midir esas olan?
Peki gözümüzün önünde açıkça cereyan eden hâdiseleri görüp
okuyamamamızın sebebi okültik bilgilerden, numerolojiden, parapsikolojiden anlamayıp yakın temas denilen illetten deneyim yaşamadığımız için midir?
Yoksa elimizde kendimizi ve çağı okuyacak bir anlama ve kavrama modelimizin olmayışından mıdır?
Buyurun bakalım!
Kısa adı Unesco olan; United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization. Yâni; Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü.
İsmi kadar kendisini temsil eden sembolü de ilginç olan bu modern Oympia Zeus Tapınağı güya yeryüzündeki insanlığın ortak değeri olan kültürel mirasa sözde sahip çıkıyor.
Oysa yaptığı onca uluslararası sözleşmede savaş sebebiyle zarar görebilecek kültür miraslarını koruyacağına dair aldığı kararlara rağmen Petra antik şehri de dâhil olmak üzere yüzlerce İslam mimarisi âdeta yeryüzü hafızasından silinmemiş midir?
İslâm mîmârisinin yeryüzünden silinmesini anlıyoruz ancak Petra antik şehrinin Siyonist ve uydurma İslâm devleti DAEŞ tarafından yerle bir edilmesi, cümle satanist ve evangelist dünya şeytanlarının bunu eli-kolu bağlı olarak izlemesini nasıl izâh edeceğiz?
Ardından bu kemeri güya dünya ortak mirasına sahip çıkma aşkı ile hiç üşenmeden New York ve Londra’ya taşıyıp, kopyalarını yaparak her birini küresel finans zirvelerinin açılışında dünya turuna çıkarmak nasıl bir arkeoloji ve san’at târihi sevgisidir? Bu konu Kurtlar Vâdisi dizisinde dahî sadece sahte bir bombalama ve ticâret dışında niçin anlamlandırılmadı?
Oysa Antik Palmira Kemeri’nin târihi eser sevgisinden ziyâde İncil’de Baal denilen eski bir sapkın tapınma ile birinci dereceden alâkası var.
Palmira Kemerinin DAEŞ bahanesi ile kaçırılıp dünya turuna çıkarılmasının temelinde g20 toplantıları var. Ve bütün bunların başlangıcında da Gotthard Base tünelinin satanist bir âyinle dünyanın gözü önünde açılışı var.
Peki, nasıl oluyor ki Avrupa, bütün dünyanın gözü önünde eski bir şeytana tapıyor da bunu ne siyâset bilimcilerimiz okuyor, ne komplocularımız histerik şekilde ekranda konu ediyor ne de danışmanlar bu konuda siyâsetçileri uyarıyor?
Palmira Antik Baal İblisi kemerinin ilk açılışını Lonrda’da yapan bizim sarı oğlan Johnson dahî; “Biz sözde İslâm Devleti olan barbarlara rağmen geçmişin çok önemli bir değerini onlara inat ayağa kaldırdık ve yaşatmaya kararlıyız..” mealinde şeyler söylüyor.
Temeli “Baal adındaki İblis’e çocuk kurbanı” vermeği temsil eden bu kemerin önce New York’a, oradan Avrupa’ya ve dünya zafer turuna çıkmış olması niçin ülke ve dünya ruznamesinde bir yer tutmadı acaba? On bir ton ağırlığında ve beş katlı bu dev pagan tapınak kemeri sadece bir antik târihi eser midir?
Oysa bütün san’at târihçileri bilir ki bir tapınak kemerini yeniden inşâ etmek bir inanışı da yeniden aktifleştirmek ve o kapı ile boyut açarak bir boyuttan diğerine geçmek içindir. Kuantum fiziğini yutmuş bu küresel şeytancıkların kendilerini kutsamak için yaptıkları açılış adındaki bu âyinleri görecek göz nerededir?
Evet, sineklerin efendisi olarak tasvir edilen ve bugün bütün black metal kliplerinin büyük İblisi’nin huzuruna girmek için bu tapınak kemerinden geçmek gerekti. 2016 başlarında The New York Times gibi gazetelerin manşetleri resmen çocuk kurbanı tapınağını dünyaya ilân şeklinde idi. Her
yıl satanist âyinlere kurban vermekle kavrulan halk gerçi bu manşetlere isyan etse de bu çığlıklar dünya ruznamesinde işitilmedi.
Lonrda’dan sonra dünya turuna çıkardıkları bu İblis Kemeri için söyledikleri şu idi; “Eski metinlere, inanışlara geri dönerseniz, özgürlüğü yeniden keşfedersiniz!”
Dünya ekonomisinin en önemli tapınaklarından biri olan Londra ve New York’ta yakılan tören ateşleri gösterdi ki yapılan aslında bir târihi eseri ayağa kaldırmak değil Baal İblisine tapınma ve uluslararası bir kurban, kefalet kutlaması idi. Beltane yahut Baal denilen tapınma eski ahitte anlatılan bebek kurban etme âyinlerine geri dönmekten başka bir şey değildir.
Târihi eser dedikleri şeytan çarpmasını müzelerde değil de dünya ekonomik ve finansal merkezlerin önünde ve ekonomik zirve öncelerinde açılış yapmaları dahî dünya şeytanlarının ontik anlayışları konusunda bize yeterince cevaplar vermektedir.
Kefalet ibadetinin san’atla değil tamamen finansla ilgili olması ilginçtir. Zenginlik, özgürlük ve daha fazla güç için bebek kurban ediyorlar! Yeterince özgür değillermiş gibi, yıllardır coğrafyaları işgal edenler bunlar değilmiş gibi ÖZGÜRLÜK İÇİN ANTİK ROMA KEMERİ öyle mi?
Tabii bu Beltane İblisi kemeri, küresel finans merkezlerini dolaşmakla kalmadı en son Dubai’de gerçekleştirilen Dünya Hükümetler Zirvesi öncesinde de açılışı yapıldı. Obama’nın konuşma yaptığı o zirvede şunu söyledi; Yapmak istediğimiz şey dünya finansını tek bir şemsiye altında toplamak! Yani DECCAL RUHUNU devletleştirmek!
Dış siyâset bu eski Kenan İblisi gölgesinde ve deccali ruhun tek dünya yönetimi baskısı altında yürürken, yıllardır kültür bütçeleri ile beslediği, el üstünde tuttuğu ve “bir türlü kültürde iktidar olamadığı” cüce entelija ve köşecilere rağmen ne büyüük âh ve inkisar!
Biz dahî Hüdavendigâr'dan deriz ki;
TÜRK DEVLETİ, “Baal iblisinden" büyüktür! Çünkü onun en büyük san’atı her devirde CİHANGİR yetiştirmektir!
Kadirşinaslıkla efendim.
Saliha MALHUN
コメント