Bu ülkede Türkçe hâlâ kulaklara çalınıyorsa bunu eski tiyatro sanatçılarına borçluyuz. Kenterler, Dormenler, Semih Sergenler... Onların tezgâhından gelenler de hâlâ kokusunu, rengini, kaybetmiş değil.
Günlük tahrirat ve siyâsi manzaralar artık ülkeyi iyice karanlığa boğmuş. Renksiz, zevksiz, kavgacı, dünyevî ve insanî hiç bir ruhu kalmamış.
Siyasetin bu denli ağzının bozuk ve ufkunun dar olmasının sebebi siyasilerden değil, siyasete yön verecek bir münevver ordusundan ülkenin mahrum olmasından kaynaklanıyor.
Böyle düşünüyorum.
Yazı dünyasının içine düştüğüm yirmi yıldan beri entelijansiya kendilerini hem gerçekleştirmek, hem de varlıklarını ortaya koyma imkânını kullanamadılar. Onlar da güç ve itibar koltuğuna oturunca ne olduklarını, ne yapmaları gerektiğini unuttular.
Oysa bizim geleneğimizde Kutadgu Bilig'de sembolleştirilen bir Has Haciplik makamı vardı. Ülkeyi yöneteceklere kutunu kazandıracak, tanrısal özle buluşturacak bilge kişiler vardı.
Bugün siyaseti tarikatlar yönlendiriyorsa ortada münevver kişilerin olmayışındandır. Günümüz Osmanlıcı İslâmcıların eski mutasavvıfların padişahları huzurlarına kabul etmeyip hatta sopayla kovalamaları hiç ilgilerini çeken bir konu olmamış maalesef.
Hâlâ daha diziler dine sövenlerle savunanların savaşı.. Maksat; bu ülkenin kuruluşuna, kurucu atomuna, Cumhuriyete düşmanlık. Ancak ne yazık ki milletimiz dîni de milliyetini ve devletini de bizi asla temsil etmeyen bu iki kokmuş anlayış üzerinden anlamaya zorlanıyor.
Ülkenin durumu bizim münevverlerimizin kalitesini ortaya koyuyor.
Bu topraklar on binlerce yıl insanlığı bağrında yoğurmuş. Homo Sapiensler Avrupa'ya gidene kadar bu topraklar medeniyet burcu olmuş. Hitit, Frig, Yunan, Asur , Sümer vs...
Günümüz siyasal İslâmcısı ne Avrupa'yı ne de Türklüğün ne demek olduğunu bilmiyor. Çünkü o siyasete yön verecek kurucu akıldan yoksun.
Çorak bir ülkede yaşıyoruz dostlar. Yanlış siyaset, yanlış politikalar ve bizim toplum olarak da ruhumuzdan uzaklaşmamız bizi tükenişe sürükledi. Kültürel yozlaşma, ekranlardaki çürümüşlük, sadece kendi içimizde değil dünyaya dönük aynamızda da bir itibar kaybına sebebiyet verdi.
Bu topraklar binlerce yıl tektonik çöküntüler, volkanik patlamalar, destan savaşları ve haçlı seferleri görmüş. Bugün beton ve çeliğin altında kalan Cumhuriyet'e kadar kurulan şehirler, yükselen mimari ile hâlâ yaşayan kültürel miras bize misal olarak yetmez mi?
Kartacalı Hannibal, İskender, Kral Handianus, Alparslan ve bin yıllık Bizans medeniyet bakiyesi üzerinde yüzyılda bir medeniyet tasavvur eden fetih Rönesans'ı herhalde bugünün görgüsüz müteahhitlik vampirizmi ile kurulmamıştı.
Kral hadriyanus da, İskender de nereye gitseler yanlarında felsefecileri, mimarları taşıdılar.
Bunca iş makinesi ve inşaat malzemesi olmadığı halde bu topraklarda hâlâ yıkılmayan bu muhteşem mimari, nasıl yükseldi ve yaşamaya devam etti? Bizden geleceğe moloz, demir ve uyduruk Osmanlı cami serisi üretiminden başka kalacak olan nedir?
Ülkeyi kim yönetirse yönetsin diyeceğimiz şudur;
Medyanızda, kapınızda kapı kulu yazarkasalarınız, görgüsüz müteahhitler sürünüz olsa da siz yanınızda tek tük de olsa fikir adamı ve yüksek mimarları da eksik etmeyin...
Bu toprakların aklına bir bakın...
İster Korkut Ata'lar olsun, ister Homeros Babalar...
Aşil'in Kalkanı'da yahut bir Manas Destanında kendinizi göreceğiniz bir ayna ve hakikate bir iz vardır.
Yeter ki yeniden düşünmeye başlayalım...
Tabii ki benim oyum bana şehir denilen medeniyet tasavvurunu hâlâ yaşattığı için önce Kral Handianus'a sonra Selçuklu'nun mimarideki kristal Türk aklına...
Kadirşinaslıkla efendim...
Saliha MALHUN
Comments